Mimar Sinan ile Mihrimah Sultan’ın aşk yalanı! İstanbul’a su getirince ceza aldı
Zeynep Dilara Akyürek / Milliyet.com.tr – Dünya su mimarisinin başyapıtlarından biri olarak kabul edilen Mağlova Kemeri, Kanuni Sultan Süleyman’ın emriyle Mimar Sinan tarafından İstanbul’a su getirmek için inşa edildi. 1555-1562 yılları arasında yapılan 35 metre yüksekliğinde ve 257 metre uzunluğundaki iki katlı kemer, bugün İstanbul’a su getirmeye hâlâ devam ediyor. Kanuni Sultan Süleyman’ın kızı Mihrimah Sultan’a derin bir aşkla bağlı olduğu iddia edilen Mimar Sinan’ın İstanbul’a bıraktığı en özel eserlerden olan su kemeri her ne kadar kadim şehrin su sorununu çözse de Kanuni Sultan Süleyman’ın emriyle evine su bağlanan Mimar Sinan’ın tüm emeklerinin cezalandırılmasıyla sonuçlandı. Mimar Sinan’ın Mihrimah Sultan’a âşık olduğu iddiası ve Sultan’ın eşi Rüstem Paşa ile arasında geçen olaylar da her daim merak konuu oldu. Baş mimarın sözde Mihrimah Sultan için yaptığı, sultanın doğum günü olan 21 Mart’ta ilgi odağı olan camilerin hikâyesini ve Mimar Sinan’ın İstanbul’a su getirdiği için cezalandırılmasının ardındaki gerçeği Selçuk Üniversitesi emekli öğretim üyesi, Mimar ve Sanat Tarihçisi Dr. Kamil Uğurlu Milliyet.com.tr için anlattı.
İSTANBUL’DA BİTMEK BİLMEYEN SU SORUNU
Tarihi yarımada, hem Karadeniz’e hem de Marmara’ya kıyısı olan nadide bir şehir olsa da bunca denizin içinde susuzlukla mücadele ediyordu. Tatlı suya ulaşımın zor olması ve şehrin hep susuzluk kaynaklı sorunların pençesinde olması Kanuni Sultan Süleyman’ı ve Baş Mimar Sinan’ı son derece rahatsız etmişti. Kanunî Sultan Süleyman’ın emriyle İstanbul’a su getirmek amacıyla 1555’te Mağlova Kemeri’nin temelleri atıldı. 1562’de yapımı tamamlanan kemer, 1563’te yaşanan bir selle zarar görmüş olsa da su sorununu çözmeye yetti. Birçok yere ulaştırılan su, mahallelere çeşmeler yapılmasını sağladı.
İstanbul’un su sorunu sadece Osmanlı döneminde değil, Bizans’ta da gündemdeydi. Kanalizasyon için yapılan tünellerin yanında temiz suya ulaşmak oldukça zordu. Kenti üç tarafından çevreleyen denizler, savunma konumu, ticaret ve ithalat için iyi ulaşım imkânları ve balıkçılık için uygun şartlar sağlıyordu. Ancak imparatorluğun diğer başkenti Roma’nın sahip olduğu su kaynaklarının çeşitliliğiyle karşılaştırıldığı zaman İstanbul, taze içme suyu bakımından büyük bir yetersizlikle karşı karşıyaydı. 5’inci yüzyılda II. Theodosios döneminde, Belgrat Ormanları’nda eskiden var olanlarla birlikte uzunluğu günümüzde 494 kilometre olarak tahmin edilen bir kanallar ağı, ‘en uzun Roma su tedarik hattı’ olarak anılıyor.
ŞEHRE SU GETİRDİ DİYE CEZALANDIRILDI
Mimar Sinan, uzun zamandır su sorunu yaşanan, Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti ve dünyanın en gözde şehirlerinden İstanbul’a su getirmişti. Artık vatandaşlar çeşmelerden içmek, temizlik yapmak ve temel ihtiyaçları için su ihtiyacını karşılıyordu. Suyun gelmesiyle birlikte her şey bir anda çok daha kolay oldu. Rivayete göre Mimar Sinan’ın tüm şehrin su sorununu çözmesi üzerine, Kanuni Sultan Süleyman baş mimarın evine su bağlatılmasını emretti. Sultan Süleyman vefat ettikten sonra ise tahta geçen II. Selim, bir kaldırım çalışması sırasında ortaya çıkan durumun haksızlık olduğuna kanaat getirdi ve Mimar Sinan’ın evine giden suyun kesilmesini emretti. 99 yaşındaki Mimar Sinan’ın da susuzluk içinde hayata gözlerini yumduğu iddia ediliyordu. Ancak bu iddiaların asılsız olduğu Dr. Kamil Uğurlu şöyle aktardı:
“Mimar Sinan, Kırkçeşme sularını getirip bentleri yaptıktan ve İstanbul’u nimetlere kavuşturduktan sonra Rüstem Paşa tarafından hapse atıldı ve cezalandırıldı. Sebebi ise ilginçti. İstanbul’a fazlaca temiz su getirmesiyle birlikte buraya gelen çok olacak, şehrin nüfusu artacak ve yiyecek bulmak zorlaşacak. Böyle düşünülüyordu. Yine bu büyük mimar, getirdiği bu suların çok az bir bölümünü kendi evine aldığı için bir sürü kişi tarafından suçlandı, kadıya çıkarıldı ve cezalandırıldı, suyu kesildi. Fakat ‘Evinin suyu kesilince susuz kaldı ve perişanlık işinde öldü’ iddiaları aslında bir şehir efsanesi ve gerçeği yansıtmıyor. Mimar Sinan, suyu kesildikten sonra her İstanbullu gibi mahalle çeşmelerinden istifade ederek hayatını devam ettirdi.”
ROMANLARA KONU OLMADI, ROMANLAR KONU OLDU
Bugüne kadar Leyla ile Mecnun, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin gibi romanlara konu olan pek çok aşk yazılıp çizilmiş olsa da, Mimar Sinan ve Mihrimah Sultan hikâyesine kadar romanların konu olduğu olaylar pek yok. Yine iddiaya göre Mimar Sinan, âşık olduğu Osmanlı Sultanı’na, doğum günü olan 21 Mart gününde ‘Mihrimah’ isminin de anlamı olan Ay ve Güneş’in, birinde batarken diğerinde doğduğu iki cami yapmıştı. Dr. Uğurlu, sözlerini, Mimar Sinan ve Mihrimah Sultan arasındaki aşk dedikodularıyla ilgili yaptığı şu açıklamayla sonlandırdı:
“Bu hikâye veya yakıştırmanın kaynağı 1972’de ABD’li biyografi gezi yazarı Arthur Straton’ın yazdığı Mimar Sinan’la ilgili bir romanın kurgusudur, tarihi hiçbir dayanağı yoktur. Burada ilginç olan Mimar Sinan ile ilgili birçok bilimsel kitabın çoğunda o asılsız rivayetin tarihi bir gerçek gibi yer bulmasıdır. Yine Sinan Usta, güya sultana olan aşkını, üzerinde, adında yer alan Ay ve Güneş’in devamlı birbirini takip ettiği, edeceği bir seri yapı gerçekleştirileceğini, Edirnekapı ile Üsküdar’da, Ay ve Güneş’in biri doğarken diğerinin batışını resmedeceğini söylemişti. Sultan’ın adını böylece arşa yazdıracağını vadetmiş ve bu iki semte sultanı adına inşa ettiği iki cami ile gerçekleştirmiş. Bu şirin bir hikâyedir ama sonuçta bir hikâyedir. Gerçek olması mümkün değildir. Çünkü Mihrimah Sultan o sıralar 17 yaşındaydı ve Rüstem Paşa’nın eşiydi. Sinan ise 67 yaşındaydı. Ayrıca Mimar Sinan bile olsa saray mensubu bir prensese üstelik dünyanın hükümdarı olan bir padişahın, üzerinde çok titizlikle durduğu bir kızı ile böyle bir münasebetin son derece manasız ve mantıksız olduğu anlaşılır. Mimar Sinan ile ilgili birçok efsane geliştirilmiştir. Böyle yapanlar büyük ustayı yüceltmek isterken aslında onun hatırasına büyük bir kötülük ediyor.”